Emlâk-ı Hümayun, birçok insanın öğrenim gördüğü zamanlarda tarih derslerinde duyduğu bir eski zaman terimidir. Günümüzde bu terimi kullanmamaktayız. Osmanlı döneminde karşımıza çıkan Emlâk-ı Hümayun, tarih araştırmayı seven insanların dikkatini çekmektedir.
Emlak-ı Hümayun Ne İçin Kullanılmaktaydı?
Emlâk-ı Hümayun, Osmanlı dönemine aittir ve günümüzdeki emlak kelimesini pek karşılamamaktadır. Anlamı, padişaha ait arazilere ve binalara genelleme olarak verilen bir isimdir. Bu terim, Tanzimat'ın beraberinde getirmiş olduğu toprak hukukunda mevcuttur ve Osmanlı hanedanının ve devletin başındaki padişaha özel olan mülkleri tanımlayabilmek için kullanılmaktaydı. II. Abdülhamit sayesinde Osmanlı Devleti’nin yıkılma süreci uzamıştır. Hem kendisini hem devletini korumaya yönelik başlattığı bu uygulama, tarihçilerin büyük ilgisini çekmektedir. Otorite, maddi kazanç, toprak, mülk gibi konulara odaklanan Emlâk-ı Hümayun; Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında destek olmuştur.
Emlak-ı Hümayun Tarihçesi
On dokuzuncu yüzyıl döneminde, Osmanlı Devleti birçok reform başlatarak çok hareketli bir yüzyıl geçirmiştir. Hayata geçirilen ve uygulanan reformların ortaya çıkardığı etkiler, Osmanlı Devleti’nin kaderini değiştirmeye ne yazık ki yetmemiştir. Tam otuz üç yıl taht başında duran II. Abdülhamid’in uyguladığı reformlar ise bir nebze de olsa sonu gelen devletin sonunun gelişini geciktirmiştir. Osmanlı topraklarından bulunan önemli toprakların sahipleri şahsî mülk durumuna getirmek amacıyla emperyalist devletlerin yarattıkları ya da neden oldukları tehlikelere karşı korumak istemişlerdir. Bu bakış açısına denk olarak Osmanlı Devleti’nin başındaki padişahın, uzak olan bölgelerde sözünü daha fazla geçirebilmesi, yabancı devletlerin olumsuz etkilerinin ve milliyetçilik düşüncesinin ortaya koyduğu ayrıştırıcı durumların engellenebilmesi için Abdülhamit tarafından Emlâk-ı Hümayun İşletmesi kullanılmıştır.
Abdülhamit, bir kontrol ve savunma mekanizması şeklinde kullanarak kendisini sağlama almıştır. Bilindiği üzere, Osmanlı Devleti’nin en temeli tarım ve tarım ekonomisine dayanmaktadır. Osmanlı Devleti ihtiyacı olan maddi kaynağı yalnızca tarımdan elde ettiği gelirleri yükselterek kazanabilirdi. Bu perspektif üzerinden bakacak olursak; Emlâk-ı Hümayun, modern olan tarım metotlarının uygulanmasını, çiftçilerin tarım konusunda bilinçlendirilmesini ve tarım üretiminin çeşitlendirilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda Emlâk-ı Hümayun, tarla verimliliğinin yükseltilmesi konusunda da bir öncü olmuştur.
O dönemin Osmanlı Devleti’nin tahtında bulunan II. Abdülhamid, sahip olduğu meşruiyetini ayakta tutabilmek ve iktidarını kuvvetlendirebilmek için de bazı sosyal konularda yardımlarda bulunmuştur. Bu yardımların yapılabilmesi için gerekli olan parayı Emlâk-ı Hümayun ve Hazine-i Hassa gelirlerinden kazanmıştır. Osmanlı Devleti’nde başta olan padişahın şahsî olan gelir ve giderlerinin resmî bir teşkilata bağlı olarak kontrol edilmesi gerekiyordu. Hazine-i Hassa uygulaması ile birlikte bu yapıldı. Kısaca, Hazine-i Hassa; Osmanlı Devleti’nde tahtta olan padişahların özel gelir ve giderleri ile ilgilenen bir teşkilat topluluğuydu. Bu teşkilat, Tanzimat'ın ilânı ile birlikte ortaya çıkmıştır.
Görüldüğü üzere, Emlâk-ı Hümayun sayesinde elde edebildiği kazanç ile bu tür harcamaları yapabiliyor olması, dönemin padişahı II. Abdülhamid’in en önemli şansı ve kazancıydı. Emlâk-ı Hümayun İşletmesi’nin siyasî anlamda, sosyal anlamda, ekonomik anlamda büyük bir kazanç sağladığı bilinmektedir.
İyi bir deneyim için
bilgisayarınızın sesini açın
bilgisayarınızın sesini açın
Emlak-I Hümayun Nedir?